matrixi yaratan mimar - architect (tanrı), babil kralı nebuchadnezzar’ın (NcN) rüyasına girdi ve sahte peygamberlere tapan Kudüs vatandaşlarını yok etmesini emretti.. wachowski biraderler de (WB) nebuchadnezzar’ı hovership yaptılar ve içine neo'yu koydular..
nebuchadnezzar'a plaka da taktılar: mark 3 no. 11.. bu söz incildeki mark 3:11 "ve ne zaman temiz olmayan ruhlar onu görse, önünde yere düşüp ağlayarak, "sen tanrı’nın oğlusun" dediler.
keanu reeves = thomas anderson = ander'in (tanrının) son'ı (oğlu) = neo = jesus christ superstar
gerçek olan hangisi, sanal olan hangisi.. neo kardeşimiz, gerçekliği algılayabilmenin kilitlerini açmak üzere NcN ile metacortex'den (beynin Sınırları’ndan) yola çıktı, zaten çalıştığı şirket olan MetaCorTech'de teknolojinin sınırlarını zorlamaktaydı.. bu nedenle seçilmiş olması doğaldı..
doktorum xxxx'im ‘seçim’ konusunda çok önemli başka bir noktaya dikkat çekmişti; the Matrix'de (tM), neo kırmızı hapı seçmişti (çocuklarımızın hangisini seçmesini isterdiniz ?.. valla benim gönlüm "mavi"den yana.. bana kırmızı, oğluma mavi)
neo’ya sadece kırmızı hap yetmedi , cypher'le de (Lucifer = şeytan) başını belaya soktu ve ayrıca WB'nin bazı münafıklarına göre, neo yanlış kişiydi. jesus'a karşı çıkanlar onun 101 olmadığını söylüyorlar ve geceleri sokaklara çıkıp, TheOne olmadığını belirten sloganlarla, sprey boyayla duvarlara "wrong name neo" diye yazıyorlardı..
ve fakat neo, morpheus'a inanmıştı, her ne kadar kilise itiraz etse de, evet jesus kendisiydi.. ahh morpheus ah.. sen rüyaların tanrısı, sen hipnoz'un oğlu ne işler açtın neo'nun başına.. önce kral nebuchadnezzar gemi yaptın, simdi de neo’yu 101 olduğuna inandırdın..
The Matrix Reloaded (tMR), 101. otoyolda geçiyor, yemek yenen lokanta 101. katta.. neo'nun oda numarası 101.. orwell'in 1984'ündeki insanların işkence gördükleri oda da aynı değil mi ?
her ne kadar xxxx, keanu'ya aşık değilim "just a friend" dese de, bu neo'nun 101=TheOne olmasını engellemiyordu..
tMR'da neo-morpheus-trinity geldiler zion'a..
trinity deri kıyafetlerine, full karizmatik gözlüklerine rağmen çirkin.. morpheus ise acayip bayat bir nutuk atıyor (yahu WB'ler, "general patton"i da mı seyretmediniz.. bakin söylemedi demeyin; Matrix Triology'e sataşmayı seven derin entellektüellerin eline-diline çok fazla koz veriyorsunuz)
zion'un halkı da tam salak.. ne biçim gaza geldiler (kesin film icabıdır.!! o nutuktan sonra ben olsam uyuklardım).. fakat bu nasıl bir dünya.. zion'luların yaşamdan anladıkları tek şey, sanki ‘klüp/dans/orji’.. hepsi leila'nın-pasha'nın clubber'ları sanki.. pardon mitolojik olalım: hepsi sodom-gomore'nin halkı sanki.. kimin eli kimin cebinde belli değil.. "oğlum neo, bunlar için mi kendini feda edeceksin.. sen sen ol, çirkin mirkin ama trinity'e olan aşkını düşün.. o daha önemli" dedim kendi kendime .. bu alem bir matrix değil mi, sanki neo beni duydu.. (bakiniz neo-architect buluşmasındaki secimin sonucuna)..
neyse "seçilmiş"in misyonu var: gidiyoruz beyaz tavşanın peşinden.. "alis harikalar diyarinda"nın neo versiyonu (3. yazıda bahsedeceğiz..)
bulduk oracle'i.. kahin meğer, mp3 indirme programı napster gibi iptal edilmesine rağmen bir turlu temizlenemeyen, siberuzay'da saklanan bir programmış.. tavşan da TV'sindeki ekranda görünmüştü ama..
bu bolümde ne felsefe yaptık ama: tM'deki gibi akılda soru oluşturmadık bu kez. bunun yerine cevaba giden perspektiflerin girişlerine ‘tavşan delikleri’ açtık. örnek mi: "kuşları yönetmek için program yazıldı mı ?"
bu arada kahin (oracle) ile karşılaşma sahnesinde de duke ellington çalıyor du (muş) "ışığı görmeye başlıyorum - i'm begining to see the light"
hoop.. oradan merovingian'in sarayına (hocalar..bu nasıl bir muhteşem bir pazarlama tekniği: Kudüs’ten daldık, hristiyanları olayın göbeğine taşıdık, museviler kulakları diktiler, müslümanlar dikkatle izlemekte -mısır’ın tepkisine bakiniz mesela- simdi de merovingian'lar sayesinde tüm fransızları ve onların kültürleriyle azıcık ilgilenmiş herkesi olaya çektik..ve hatta kuzeylileri de..bir tek kimmerya'lı ConanTheBarbarian eksik kaldı..)
Merovingian'lar: fransa dolaylarında hüküm sürmüş.. isa ile aynı soydan olduğuna inanılan, doğa ustu güçlere sahip oldukları söylenen krallar soyu, boynuzlu deniz tanrısı enki'den geldiği de söylenir-miş
"cause ande effect" üzerine, neden-sonuç üzerine sıkı bir felsefe de burada attırdık.. ve hatta beni en etkileyen bölümlerdi diyebilirim..
kalbimi kırdın xxx'cigim, monica'yı (persephone) nasıl tanımazsın.. "beyaz elbiseli cinsel yönden daralmış kadın" diye bahsettiğin monica belluci bence "gerçekten bir kadın" (yükselen değer; 5 çöp kadın teorilerini yıkan kadın). neden ve sonuç üzerine öylesine bir ders verdi ki..!! (devamı: "Alice in Wonderland" syndrome'da)
persephone: demeter ve zeus'un kızı, hades'in önceleri zoraki karisi, sonra hades'i seven, aşkların en tutkulusunu yasayan, nergis kokulu persephone ile, bize yılın üçte ikisini bahar eden cehennemin kraliçesiyle karşılaştık filmin bu kısmında, onunla tanıştık ("cinsel yönden daralmış" mış.. tam bir kadınsı yorum işte.. veya keanu'ya karşı olan "cause and effect")
geçelim filme: keymaker'i aldık.. bu arada olaya vampirleri, habil-kabil benzeri ikizleri kattık ve onların üzerinden oynanan efektleri keyifle izledikten sonra..
arafatda mimar ile tanıştık.. oğlum hayran oldu hesap sorma odasına.. binlerce monitörde geçmişin sorgulanıyor.. sanki truman show gibi..
dikey aksiyonlardan yatay felsefi diyaloglara (monologlara) tekrar geçtik..
mimar dedi ki: "seçim; gücü olanlarla olmayanlar arasında üretilmiş bir yanılsamadır. umut; insanin en temel yanılsaması. ayni anda, hem gücünüzün, hem de zayıflığınızın kaynağı".
"seç" dedi: "aşkın mı’, zion' mu.." pardon..! "aşkın mı yoksa sodom-gomore mi ?"
Evet seçim çok klasik oldu.. neo "önce aşkım, sonra halkım" dedi ama zaten zion’un kendisi de RTS (real-time strateji) bir oyun değil miymiş.. bilmem ki ? (2.yazıda.. "simulatif yasamlar veya Artificial Life"da)
ayrıca zion’u yeniden yaratmak için ‘matrix'ten 16'si kadın, 7'si erkek, 23 birey alması önerilmişti’ .. valla rakamlara takarım.. niye 16+7 ?.. 23 çift kromozom’a bir gönderme mi ?’’
zion elden gitti ama trinity'i kurtardık.. morpheus da yanımızdaydı.. nebuchadnezzar’ın operatörü dozer’in eniştesi link de.. (her ne kadar NcN robotlar tarafından haklandıysa da) kaptan niobe de bizleydi.. gemisi icarus muydu’ ne mitoloji ama.. ve fakat içimize kuşku düşürdüler 3. film için.. zion’dan bir tek kişi kurtuldu.. orayı kaçırdım: kurtulan hain judas mıydı, yoksa şeytan lucifer’in kendisi miydi..? burası 3. film de belli olacak..
ayrıca kaptan niobe ile, icarus gemisiyle "revolutions" yapılır mı.. belki yapılır ama biraz acıklı son olacak galiba
icarus: balmumuyla yapıştırdığı kanatlarıyla göğe yükselip, güneşe yaklaştıkça ısınan ve balmumu eriyerek kanatları parçalara ayrılıp denize çakılan birisi (icarus denizine)
niobe’ye gelince: tanrılar tarafından evlatları öldürülen niobe'nin (6 kız, 6 erkek) acıdan taş kesmiş vücudu kara bir kaya seklinde Manisa’dadır. bir derenin üstüne sarkan kapkara kayanın göz yerindeki oyuklar evlat acısıyla yaz kış hep ıslak ve nemlidir..
bu demek ki niobe’nin eski sevgilisi morpheus da son filmde gidici.. belki neo da.. zaten jesus da çarmıhta mimar'a doğru seslenmemiş miydi: "father, father, why have you forgotten me.."
3. filmde bence; zaten bir program olan neo da, çarmıhtan göğe doğru yükselip siber-uzay'da yerini alacak..
offf..of.. 3. film "revolutions”a işimiz zor..
evet bekleyelim ve görelim..
şimdilik gıcık bir sonla.. TO BE CONCLUDED diyerek bitiriyorum..